Yerel Medyadan Seçilmiş Güncel Yazıları, 24 Mayıs 2004 Özker Özgür | ||
Öncelik
14 Aralık 2004 seçimlerinden en büyük parti olarak çıkan CTP-Birleşik Güçler adına 24 Nisan 2004 halkoylamalarından sonra topluma sunulan seçenekleri alt-alta sıraladık. Alta-alta sırladığımız seçeneklerden hangisine öncelik verilmektedir? Görünen odur ki, CTP-Birleşik Güçler için öncelikle yapılması gereken “-Mümkün olan en kısa sürede seçim”dir. Neden? CTP’nin Gençlik Kolları Kurultayı’nda konuşan Mehmet Ali Talat’a göre, “-Halkın yüzde 65 çözüm desteğine rağmen hükümetin azınlığa düşmesi ve bundan kolay çıkış yolu olmaması nedeniyle ciddi sorunlar vardır. UBP ile hükümet kurmak ise şu anda yürüttüğümüz çabaya engel oluşturur. Dünyadan gördüğümüz kabulü ortadan kaldırır.Yarısı çözüm, yarısı çözümsüzlük yanlısı bir hükümet dünyada önümüzü açmaz. Bu nedenle mümkün olan kısa sürede seçim en doğru çözüm yoludur.”
Bu argüman akla şu soruyu getirir:
CTP-Birleşik Güçler’le hükümet kuracak sayıda milletvekili olduğu sürece, DP, Annan planı karşısındaki duruşuna bakmadan, koalisyon ortaklığı için uygundu. DP’den iki milletvekili istifa etti. CTP-DP koalisyonu Meclis’te azınlığa düştü.UBP ile CTP’nin sandalye sayısı eşitlendi. UBP-CTP koalisonu kurulsa 36 milletvekiline dayalı bir hükümet söz konusu olacak. Ancak Mehmet Ali Talat’a göre UBP ile hükümet kurulamaz çünkü kurulursa, yarısı çözüm, yarısı çözümsüzlük yanlısı bir hükümet dünyada önümüzü kapatır. Çözümsüzlük yanlısı DP kapatmaz da çözümsüzlük yanlısı UBP neden kapatsın? Bildiğimiz kadarıyla UBP ile ciddi bir pazarlık da yapılmamıştır.. 24 Nisan 2004 halkoylamaları sonuçlarına uygun olarak vizyonunu değiştirmek çabası içinde olduğunu deklare etmiş bulunmuş olmasına karşın UBP ile konuşmak gereği bile duyulmamıştır .
UBP ne oranda değişmiştir veya değişmek niyetindedir? Tartışılabilir. Ancak bütün bunlar bir yana, gelinen aşamada, Kıbrıslıtürkler’in toplumsal önceliği gerçekten, “-Mümkün olan en kısa sürede seçim” midir? 21 Mayıs 2004, Cuma günü Bakanlar Kurulu toplandığında, bakanlar, önlerinde, AB yurttaşlarının kuzeye pasaportsuz geçişlerini öngören karar tasarısını bulmuşlar. Tasarı ne Başbakanlık ne de Başbakan Yardımcılığı tarafından hazırlanmış. Tasarı doğrudan askerden gelmiş. Yani rejim aynı rejimdir. Birinci derecede söz sahibi askerdir. Mehmet Ali Talat-Serdar Denktaş Hükümeti uygun ya da gerek gördüğü için değil, asker öyle istedi diye AB yurttaşları kuzeye pasaport göstermeden geçebileceklerdir. Geçenlerde Mehmet Ali Talat, Anayasa dışı Üst Koordinasyon Kurulu’nu savunarak, “Her ülkede benzeri kurul vardır. Danışma niteliğindedir” demedi mi? Bunun anlamı, “-Generallere selam, göreve devam” değilse nedir? Aynı politikacı Meclis kürsüsüne çıkarak, “-Bağımsız bir devlet değiliz be arkadaşlar. Farkında değilsiniz? Değiliz” diyerek yapamadıklarına kılıf arıyorsa, bir yerlerde bir yanlışlık vardır.
1994’ün Ocak ayında kurulan DP-CTP Koalisyon Hükümeti’nde yaşadığımız DAÜ öğrencilerinin, hükümete karşın, asker tarafından sınır dışı edilmeleri ile St.Barnabas Kilisesi’ne düzenlenen askersel baskını anımsatmakta yarar vardır. Aslında o denli eskilere gitmeye gere yoktur. Birkaç hafta önce Gönyeli’de, Renault arabada bulunan patlayıcı maddelerin kaynağına gidilemediğini çünkü arabanın Barış Kuvvetleri’nden bir ast-subaya ait olduğunu İçişleri Bakanı’nın kendisi yakınarak açıklamadı mı?
Seçimleri yineleyelim (tekrarlayalım). Ancak seçimleri yinelerken rejimi yenileyebilecek miyiz? Yanıtlanması gereken soru budur. Hapishanedeki gardiyanları seçim yoluyla değiştirmenin ötesine geçerek hapishane düzeninin kendisine son vermeye var mıyız? Mehmet Ali Talat’a, “-Bağımsız olmadığımızın farkındayız be arkadaş. Farkında olan herkesi gereğini yapmaya çağırıyoruz” diyoruz.
copyleft (c) 2001-03 hamamboculeri.org
| ||