Yerel Medyadan Seçilmiş Güncel Yazıları, 17 Temmuz 2003 Özker Özgür | ||
Miras Kıbrıs sorunu, biz Kıbrıslılar’a, Kıbrıs’ın güvenceci (garantör) ülkelerine ve uluslararası topluma Soğuk Savaş’tan kalan bir mirastır. Soğuk Savaş döneminde Soğuk Savaş mantığı ile sorunun oluşmasında güvenceci ülkelerin payı büyüktür. NATO üyesi üç güvenceci ülke Cumhurbaşkanı Makarios’un izlemeye çalıştığı bağlantısızlık politikasına saygılı davransalardı iki toplum arasındaki anlaşmazlıklar giderilebilirdi. Ancak NATO’nun patronu ABD, Cumhurbaşkanı Makarios’un izlediği bağlantısızlık politikasının Kıbrıs’ı Doğu Akdeniz’in Küba’sına dönüştüreceği korkusuna kapıldığı için üç güvenceci ülkeyi de peşinden sürükledi. Yunanistan’a Cumhurbaşkanı Makarios’a karşı darbe yaptırtarak Türkiye’ye askersel müdahale gerekçesi yaratan ABD’dir. Darbe gerçekleşir ve Türkiye müdahale ederken harekete geçmek isteyen Büyük Britanya’yı yerine oturtan da ABD’dir. Sonuçta Yunanistan’ın darbesi ve Türkiye’nin askersel müdahalesi ile Kıbrıs karpuz gibi ikiye bölünerek güneyi ve kuzeyi ile NATO üyesi güvenceci ülkelerin askersel denetimine verilince Kıbrıs Doğu Akdeniz’de Küba’ya dönüşmekten “kurtarılmış” oldu.
Uygulanan bir Soğuk Savaş projesi idi. Soğuk Savaş sonrasında tek süper güç olarak kalan ABD, dünyayı, özellikle petrol coğrafyalarını kendine göre biçimlendirme çabası içindedir. İlk hamlesini Orta Asya petrolüne yakın olan Afganistan’a yapmıştır. İkinci seferini petrol coğrafyası Orta Doğu’daki Irak’a düzenlemiştir. İran ve Suriye’nin sırada oldukları söylenmektedir. Dünyanın süper gücü petrol coğrafyalarında egemenliğini kurarken istikrara ulaşabilmek ve hegemonyasını rahat yürütebilmek için Filistin ve Kıbrıs gibi sorunları çözerek ayak içinden kaldırmak istediği izlenimini yaratmaktadır. Bu bağlamda, Soğuk Savaş sonrasında Kıbrıs sorununun Annan planı temelinde çözümü ve Kıbrıs’ın bir bütün olarak Avrupa Birliği’ne girmesi ABD’nin bölgesel istikrar arayışlarıyla örtüşmektedir. Soğuk Savaş sürerken Türkiye, ABD’nin bölgedeki stratejik ortağı idi. Nitekim ABD, Kıbrıs’ın bölünmesinde stratejik ortağı Türkiye’den yararlanmıştır. Ancak günümüz dünyasında Türkiye ile ABD arasındaki stratejik ortaklığın devam etmekte olduğu su götürür. Türkiye’nin askersel kurmayları Soğuk Savaş mantığından kurtulamadıkları için stratejik ortaklığın devam etmekte olduğunu sanarak Soğuk Savaş’ın mirası taksim edilmiş Kıbrıs’ta ısrarlı görünüyorlar. Bunun böyle olmadığını AKP Hükümeti anlamış olmalıdır ki Türkiye’nin AB’ye üyelik sürecini hızlandırmaya çalışmaktadır. AKP’nin dinci kökenini dikkate alarak Erdoğan Hükümeti’nin başka niyetleri olduğu da savlanabilir. Ancak AKP yönetecileri, niyetleri ne olursa olsun, Türkiye ile ABD arasındaki daha çok askerden askere ilişkilerin bizzat Amerikalılar’ın “Artık askersel ilişkiye eskisi kadar gereksinmemiz yoktur” demesiyle zayıflamış olduğunun farkındadırlar. Türkiye’nin AB üyelik sürecini bu nedenle hızlandırmaya çalışmaktadırlar. AKP’nin izlemeye çalıştığı çizgi istikrarlı biçimde sürdürülürse Türkiye üzerindeki ABD ağırlığını azaltırken AB yolunu da açabilir ve dış politikada çok taraflılığı da geliştirebilir. Türkiye böylece, ABD’ye mahkum olmadan güvenlik sorununu AB şemsiyesi altında çözebilir de. Gelin görün ki Türkiye’nin AB çatısı altında saygın yerini alabilmesi ve ABD tarafından ikide-bir hırpalanmaktan kurtulabilmesi için Kıbrıs sorununun, ABD’nin de karşı çıkmadığı Annan planı temelinde çözülmesine yardımcı olması gerekmektedir. Türkiye’de tutucular, Atatürkçülük kisvesi altında darbe kışkırtıcılığı yapanlar ile AB karşıtları dünyada sona eren Soğuk Savaş’ı Türkiye’de sürdürmek isterken ne ABD ile stratejik ortaklığın sona erdiğni kabul etmek istemektedirler ne de Soğuk Savaş’ın mirası Kıbrıs sorununun çözümüne yanaşmaktadırlar. Kıbrıs ve Türkiye için öngördükleri projenin aydınlık bir proje olduğu söylenemez.
copyleft (c) 2001-03 hamamboculeri.org
| ||